Bu güzelliklerin baltalanmasının değişmesinin birçok sebebi var ama etkili olan sebeplerden YEŞİLÇAM gerçeğine değinmek istedim bu haftaki köşe yazımda. Yeşilçam adını 1980 öncesi dönemde İstanbul’un Beyoğlu semtindeki Yeşilçam adındaki sokakta film şirketlerinin yer almasın ile marka olmuştur. Türk sineması kısacası Yeşilçam diye anılmaya başlamıştır.
Ara sıra farklılıklar olsa da genelde ana karakterin insanlar tarafından kaldırılması, iyi niyetinin suiistimal edilmesi, haksızlığa uğraması ve bunun sonucu olarak yaşadığı sıkıntılar işlendi dimağımıza ve çözüm olarak da bunu yapanlardan daha yalancı, üçkâğıtçı, düzenbaz, hilekâr, yani kandıran kişiden daha dolandırıcı olarak onu halt etmesi mesajını bilinçaltımıza yerleştirdiler. Bunun adını da adam işini biliyor, ağzından girip kulağından çıkıyor, allem kallem edip her işi hallediyor gibi birçok atasözü ile örnekleri çoğaltabiliriz.
Marifetmiş, iyi bir haltmış gibi bize her gün her saat her filmde dizide verildi (Tokatçı, Banker Bilo vb). Çoğu filmde dizide ise ki bu hala sürüyor hatta birkaç üst perdeden devam ediyor. Sevilen karakter zaten yalancı, bencil ve düzenbaz. İyilik yaparken bile karşılık bekleyerek ve başkalarından çalarak yapıyor (Kapıcılar Kralı vb).
Temelde böyle sapmalarla mahallenin imamı, muhtarı, bakkalı, her halkı ahlaksızlıkta yarışıyorlar gibi gösterip bir kültürü bilinçlice çürüttüler.
Ne diyorduk çok gülüyoruz, ne kadar masum, İnancımızla, güvenirliğimizle, milli bilincimizle dalga geçtiler bizde her zamanki gibi seyrettik aşamalı olarak hepsini hayatımızda uygulamaya başladık. Paraya olan köleliğimizi geçtim şimdi hayatımızın içinde yaşıyoruz ahlaksızlığı. Birbirimizi ekonomik kandırma dışında namus olarak da artık kıymet verdiğimiz bir kavramımız kalmadı. Dizilerin hepsi bir veya bir kaç aile içinde geçiyor başka insan yokmuş gibi üç beş kişi, erkekler aynı kadınlarla, kadınlar aynı erkeklerle birlikte olmak için can atıyor. Nasıl aynı evin içinde habersiz birlikte oluruz diye entrikaları öğretiyorlar. Babası belli olmayan çocukları mağdur gösterirken böyle yaşamanın normal olduğunu benimsetiyorlar.
Evlenmeye gerek yok nasıl olsa modern bir toplumdayız, herkes istediği ile birlikte olur ihtiyacını görür hayat böyle devam eder diyoruz. Sorumluluk almadan güle oynaya. Bir bakmışız evliliklerin tadı tuzu yok az bir sıkıntıda restleşme. Kolayca vazgeçme tabi ki her şey yaşanabilir ama bu kadar kolay olmamalı. Her insan hata yapar, utanır vicdan azabı çeker, ders alır ama yaptığı hata ya da ayıbı devam ettirmemek için çaba harcar, normalmiş gibi ulu orta servis etmez, öğünerek anlatmaz. Fakat yeşil çamın ilk başlardaki başrol oyuncularından çoğu zaten bizimle aynı kültürü benimsemeyen, öyleymiş gibi görünüp istedikleri ya da istenilen mesajları alttan alta veren karakterlerle doluydu.
Biz bu değiliz. Böyle kolay benliğimizi teslim etmemeliyiz. Batı batı derken ahlak, inanç, kültür, ahlak hassasiyet olarak battık gidiyoruz. Acı olan bunun toparlanması artık çok zordan da öte. Çünkü bu hoşumuza gidiyor, zevk almaya başladık. Bir an önce en başında yazdığım bize dönmemiz gerekli. Birbirimize güvenmeye ihtiyacımız var. Kendi ailemize yapılmasını istemediğimiz davranışları başka ailelerinde yaşamasına izin vermemeliyiz. Bizim en çokta birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. İnşallah tekrar birbirimizi severiz, güveniriz, milli şuura sahip olup bireysel ahlakla duruluruz. YEŞİLÇAMIN ÇÜRÜTEN MASUMLUĞU’ndan kurtuluruz.